“28 Şubat davasının 85 celsesinin 80’nini izledim ve sürecin altyapısını da alınan o kararların taslağını hazırlayanın da MİT olduğunu gördüm. Tek bir örnek; ‘Yeşil sermaye listesinin’ mucidi MİT. Bakmayın şimdi MİT yetkililerinin, ‘[FETÖ konusunda] Tehdidin boyutlarını fark edemedik’ demesine.”
Bunları yazan, Odatv.com’dan Müyesser Yıldız..
Dün yayınlanmış olan yazısında yer alıyor (http://odatv.com/fetonun-devlet-icinde-devlet-oldugunu-ilk-kim-tespit-etti-2911161200.html).
Evet, 28 Şubat davasının 85 celsesinden 80’ini izlemiş..
Belki savcı ve hakimler bile, 85 celsenin 80’ine katılmamış ya da katılamamıştır.
Dile kolay, 80 celse.. Sekiz değil, 18 değil, 28 değil… 80..
Ve, vardığı sonucu özetliyor: 28 Şubat Süreci’nin altyapısını da, 28 Şubat kararlarının taslağını da hazırlayan MİT..
*
MİT, önce, sürecin altyapısını hazırlamış..
Altyapının nelerden oluştuğunu biliyoruz..
Müslüm Gündüz’ün ve Aczmendi şarlatanlığının parlatılıp TV ekranlarında pazarlanması…
Bunların üniforma gibi tek renk ve tipte tuhaf kıyafet ve sopalarla, gruplar halinde, “medya”nın gözetimi altında “yurtiçi geziler” düzenlemeleri..
Ali Kalkancı’nın “keramet”ler gösteren “icazetli” bir “şeyh” olarak Fatih’te “uçuş”a geçmesi..
Fadime Şahin’in irşad edilmek için şeyh arayışı içine girmesi.. Şeyhleri ziyaret edip feyz almaya çalışması..
Sonra bu şeyhlerle samimiyeti ilerletmesi ve bu samimiyetin “polis” tarafından keşfi..
Polisin, Erbakan’ın başında bulunduğu o günkü Refahyol Hükümeti’nin bilgisi dışında, yanında basın mensupları ve TV’lerin kameraman ve muhabirleri olduğu halde, “Müslüm ilen Fadime”yi, tam da “görsel” olarak hazır oldukları bir anda basması..
Bunun ardından bütün medyanın, gazete ve televizyonların “Hurraa!” diye “irtica”ya karşı hücuma geçmeleri..
Sincan‘da düzenlenen kıytırık bir Kudüs gecesinde Lübnan Hizbullah‘ıyla ilgili birkaç posterin asılmış olması yüzünden televizyonlarda fırtınalar koparılması.. Memleketin yarısı Hizbullah’ın işgaline uğramış, vatan elden gitmiş, Sincan’da askerî binaya giren bir canlı bomba yüzünden sanki 100 kişi hayatını kaybetmiş, bir o kadar kişi de yaralanmış gibi bir hava meydana getirilmesi..
Refah Partisi milletvekilleri Şevki Yılmaz ile Hasan Hüseyin Ceylan‘ın önemsiz bir-iki cümlesinin “klip” haline getirilip dehşetengiz fon gürültüsü eşliğinde tekrar tekrar yayınlanması, sanki iki ayrı şehrimize atom bombası atılmışcasına yüzyılın faciası olarak takdim edilmesi..
Erbakan’ın Başbakanlık Konutu’nda birtakım yaşlı başlı din bilgini ve hocalara Ramazan ayı münasebetiyle iftar yemeği vermiş olmasının, sanki bütün bir Ege Bölgesi’ni işgal eden Yunan kuvvetleri köy ve kasabaları yakıp kadınlara tecavüz etmekteymiş gibi, hatta ondan da acıklı, dayanılmaz bir millî felaket olarak gösterilmesi..
Bunlar, 28 Şubat Süreci’nin altyapısını oluşturuyor..
Ve, 28 Şubat davasının 85 celsesinin 80’ini izleyen Müyesser Yıldız, Odatv’de, sürecin altyapısının MİT tarafından hazırlanmış olduğunu “gördüğünü” yazıyor.
*
Üstelik MİT, 28 Şubat sürecinin altyapısının hazırlanmasıyla da yetinmemiş..
Tutmuşlar, askerlere ait olduğunu sandığımız 28 Şubat Kararları taslağını da hazırlamışlar..
Deniz Kuvvetleri Komutanlığı bünyesinde oluşturulduğunu bildiğimiz Batı Çalışma Grubu’na (BÇG) ait sandığımız “yeşil sermaye listesi” bile MİT tarafından hazırlanmış..
*
“Bakmayın şimdi MİT yetkililerinin, ‘ Tehdidin boyutlarını fark edemedik’ demesine” diyor Müyesser Yıldız.
Tehditle kastedilen, FETÖ..
Demek istiyor ki, aslında MİT, FETÖ konusunda herşeyi biliyordu. Ve, “Tehdidin boyutlarını fark edemedik” diyerek şimdi yalan söylüyor.
*
Aslında MİT’in 28 Şubat Süreci’ndeki rolü ile FETÖ konusundaki tutumu son derece tutarlı..
MİT’in altyapı ve üstyapısını hazırladığı 28 Şubat Süreci’nin ardında kim vardı?
ABD vardı?
FETÖ’nün ardında kim var?
ABD var..
Cem Küçük, Cengiz Çandar’dan alıntı yaparak şunları yazmıştı:
Ayrıca Amerikan yönetimlerine olan yakınlığı ve muazzam dış politika bilgisiyle Cengiz Çandar Erbakan’ın devrilme planlarının ABD Dış İşleri Bakanlığı’nda tezgahlandığını bakın nasıl anlatıyor:
“…1999 yılında önce Wilson Center adlı araştırma kuruluşunda, daha sonra Unites States Institute of Peace adlı düşünce kuruluşunda burslu olarak çalışmak üzere Washington’a gittim. Bir süre sonra ABD’nin eski Ankara Büyükelçisi Morton Abromowitz, ‘Turkey’s Transformation and American Foreign Policy (Türkiye’nin Dönüşümü ve Amerikan Dış Politikası) adlı bir kitabın editörlüğünü üstlendi ve bir grup kişiye kitabın çeşitli bölümlerini yazmaları için öneride bulundu. Öneride bulunduklarından biri bendim.
Kitap yazımının bir aşamasında bölüm yazma yükümlülüğü altına girenler Washington’da kitabın bütünlüğünü sağlamak amacıyla iki gün süren bir toplantıda buluştular. Uzun tartışmaların ardından bir rehavet anında, o dönemde Washington Institute adlı İsrail lobisinin düşünce kuruluşu olarak bilinen kurumda Türkiye bölümünün başında bulunan Alan Makovsky, Morton Abromovitz’e, “O 12 Mart günü sekizinci kattaki toplantıda neredeydin?” sorusunu yöneltti. Abromovitz, “Amerika dışındaydım. O yüzden katılamadım” cevabını verdi.
Toplantıdaki herkes, Londra’dan gelmiş plan Philip Robins dışında Amerikalı idi ve neyden söz edildiğini anlamışlardı. Sohbete müdahale ettim. ‘Sorması ayıp olmasın, sekizinci kat nedir, sözünü ettiğiniz ne toplantısı?’ diye sordum.
Alan Makovsky, ‘Sekizinci kat, Amerikan Dış İşleri Bakanlığı’nın en üst katıdır. Orada kafeterya vardır ve sadece bakan tarafından kullanılır. Genelde kapalı durur. 12 Mart 1997’de, yani 28 Şubat’ta yapılan MGK toplantısından tam iki hafta sonra bir cumartesi günü Madeleine Albright orada bir grubu ‘Türkiye’ başlıklı bir toplantı için davet etti. Toplantıya, Türkiye’yi genel Ortadoğu dengeleri içinde değerlendirildiğini göstermek amacıyla Dennis Ross ve ekibiyle birlikte geldi. Bernard Lewis, Richard Perle, Paul Wolfowitz, Henri Barkey, ben ve Morton Abramowitz gibi isimler davetliydi’ açıklamasını yaptı.
…Amerika’nın Türkiye konusunda nasıl bir tavır izleyeceğine ilişkin Albright çeşitli görüşleri toplamak istemişti’ cevabı geldi. 12 Mart 1997’deki toplantıdan nasıl bir genel değerlendirme çıktı peki?
SHORT OF A COUP, ERBAKAN GOVERNMENT GOTTA GO!
Yani askeri darbe olmaksızın Erbakan hükümeti gitmelidir!”
(http://www.haber7.com/yazarlar/cem-kucuk/850308-abd8217nin-erbakan8217i-devirme-plani)
*
Kendi ülkesinin yasal hükümetine değil de, ABD Hükümeti’ne bağlı bir kurummuş gibi çalışmış olduğu anlaşılan MİT’in, FETÖ konusunda da ABD’nin memnun olacağı türden bir “farkındasızlık” sergilemiş olması, eşyanın tabiatına uygundur.
15 Temmuz darbe girişimi sırasındaki “farkındasızlık” da bununla ilişkili midir, bilemeyiz.
Ama, ABD Büyükelçisi John Bass’ın, “Türkiye’de darbe girişimini CIA planladı iddiaları…CIA Türkiye’de yaptığı işlerin tümünü MİT ile yapıyor. Eğer öyleyse MİT de işin içinde” dediğini biliyoruz (http://www.yenicaggazetesi.com.tr/ya-sabir-40606yy.htm).
*
MİT’in iç güçlere karşı aynı safta yer aldığı dış güçler arasında sadece ABD bulunmuyor. Masonlar da buna dahil..
Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kurul Tutanağı buna şahit..
06 Mayıs 1997 Salı günü, Ramazan Yenidede şunları söylemişti:
Açık ve net ifade ediyorum ki, bu oyunun senaryo yazarları dış güçlerdir; oyuncuları ise, onların ülkemizdeki yandaşlarıdır. Şimdi, sizlere, dünya mason teşkilatlarının, Fransa Yüce Konseyi vasıtasıyla, Türkiye Büyük Mason Locası üstadı Necip Arıduru’ya gönderdiği mektubu sunuyorum….
Dikkatlerinize sunacağım mektubun Fransızca orijinal metni de elimizdedir. Bakınız, mektupta ne deniyor:
“… Türk Hükümeti, başlangıçtan itibaren dincilerin zorlamalarına boyun eğmiştir. Bilhassa, Refah Partisi ve yöneticileri, bir televizyon kanalı vasıtasıyla, masonluk ilkelerine aykırı yayınlara hoşgörü göstermişlerdir. Hükümet, localarımıza baskı uygulayarak, adlî tahkikat açarak ve polisi, arşivlerinizi aramayla görevlendirerek, düşmanca tavrını etmiştir. Bu baskıyı derhal ortadan kaldırmak kaçınılmaz görünmektedir. Refah Partisinin tutumu kâfi derecede açık olduğundan, Fransa Yüce Konseyi, ılımlı bir hükümetin teşkil edilmesinin elzem olduğuna hükmetmektedir.“
Buna binaen, Fransa Yüce Konseyi, kardeşçe şunları tavsiye eder:
1 – Türk basınındaki ve ilgili kuruluşlardaki biraderleri örgütleyiniz ve Refah Partisini iktidarı bırakmaya mecbur etmek için gerekli diğer bütün tedbirleri alınız.
2 – Refah Partisinin itibarının tamamen yok olması ve seçmenlerinin ümidini kaybetmesiyle neticelenecek siyasî bir konjonktür oluşturunuz.
…
8 – Masonluk aleyhindeki radyo, gazete, televizyon, kitap, dergi gibi yayınları izleyip, bunlara mani olunuz. Refah Partisine mensup İslamcı basını, ekonomik, siyasî ve adlî baskı yoluyla görevini yapamaz hale getiriniz.”
Değerli milletvekilleri, Türkiye’de koparılan kriz yaygarasının asıl kaynağını teşkil eden bu konuyla ilgili olarak ben, ciddî bir kovuşturma yapmak üzere, İçişleri ve Adalet Bakanlıklarını göreve davet ediyorum.
(https://www.tbmm.gov.tr/develop/owa/Tutanak_B_SD.birlesim_baslangic?P4=233&P5=B&page1=22&page2=22)
*
28 Şubat Süreci, kapatılma olaylarına da sahne oldu..
Hayır, dış güçlerle aynı minvalde faaliyet göstererek iç güçlerle mücadele ettiği için MİT kapatılmadı..
Erbakan liderliğindeki Refahyol Hükümeti düşürüldü, Refah Partisi kapatıldı..
Bu yetmedi, Refah’ın devamı olduğu gerekçesiyle Fazilet Partisi de kapatıldı..
Süreç esnasında birçok kişi yargılandı, işsiz kaldı, hapse atıldı, siyasî yasaklı hale getirildi.
Hayır, yargılananlar, dış güçlerle aynı doğrultuda faaliyet gösterdikleri belirtilen MİT’çiler değildi..
*
MİT için söylenecek çok şey var..
İnsanlar biliyor fakat söyleyemiyorlar..
Fakat tarih, bu MİT’in ve MİT’çilerin ne olduğunu, “hak ettiği kelime ve kavramlar” eşliğinde yazacak..
O kelime ve kavramlar, şimdilik, sözlüklerde sessizce bekliyorlar.
Yorum yazabilmek için oturum açmalısınız.