ATATÜRK’ÜN ERZURUM KONGRESİ’YLE BAŞLAYAN “KURTULUŞ SAVAŞI SÜRECİ”NDE İZLEDİĞİ STRATEJİYE GÖRE HAREKET EDİYORLAR.
BU STRATEJİ, BİR SACAYAĞI ÜZERİNE KURULU.. YANİ ÜÇ AYAĞI VAR.
BİR AYAK YALAN, DİĞER AYAK TAKİYYE, SON AYAK DA GİZLİ GÜNDEMDEN İBARET.
(GEÇMİŞİNDE BİR ŞEKİLDE FETÖ BULAŞIĞI OLDUĞU İÇİN ŞİMDİLERDE EN ASABÎ FETÖ DÜŞMANI AYAĞINA YATAN KRİPTO KEMALİST/ATATÜRKÇÜ İLAHİYATÇILAR, FETÖ’YE YÖNELTTİKLERİ ELEŞTİRİLERİN UCUNUN MUSTAFA KEMAL’E KADAR GİTTİĞİNİ ANLAMALILAR..
MUSTAFA KEMAL HAKKINDA NİYE İKİ ÇİFT LAFLARI YOK?.. EMRİNDE OLDUKLARI DERİN VE DE YÜZEYSEL DEVLETİN LAİK KİLİSESİNDEN AFOROZ EDİLMEKTEN Mİ KORKUYORLAR?
ATATÜRK [İNGİLİZLER’İN -SON TAHLİLDE- HOŞUNA GİDECEK TÜRDEN BİR] “PARALEL DEVLET” DÜŞÜNCESİYLE YOLA ÇIKMIŞ FAKAT “MEVCUT DEVLETİN BEKASI” İÇİN ÇALIŞIYORMUŞ GİBİ YAPMIŞTI.
FETÖ İSE BECERİKSİZLİĞİ YÜZÜNDEN [“DÜNYANIN AĞALIĞI” UNVANINI İNGİLTERE’NİN ELİNDEN ALMIŞ BULUNAN ABD’NİN HOŞUNA GİDECEK TÜRDEN] PARALELLİK İŞİNİ YÜZÜNE GÖZÜNE BULAŞTIRMIŞ, TAKİYYE, GİZLİ GÜNDEM VE YALAN SINAVINDAN ÇAKMIŞTIR)
*
M. Kemal Atatürk tarafından aldatılan din adamlarının Kurtuluş Savaşı’ndaki rolü
Kadir Çandarlıoğlu
Böyle başladı…
Böyle bitti…
… M. Kemal Atatürk TBMM’nin açılışının öncüsü ve en örgütlü son kongrede, Sivas Kongresi’nde, şöyle and içmiştir:
“Makam-ı Celil-i Hilâfet ve Saltanata, İslâmiyete, Devlete, millete ve memlekete manen ve maddeten hizmetten başka bir gaye takip etmeyerek… çalışacağıma… namusum ve bilcümle mukaddesatım namına vallah, billâh.”
[Sivas Kongresi Tutanakları, Haz: Uluğ Iğdemir, Ankara 1969, sayfa 5, 3.]
Üstelik, 24 Nisan 1920 tarihli Meclis konuşmalarında da Hilafet makamını ve Saltanatı koruyacağını söylemiştir (sadeleştirdik) :
“Hilâfet makamının ve saltanatın bağımsızlığının dokunulmazlığını, milli bağımsızlığımızı ve milli sınırlarımız içinde yaşama imkân verecek bir barışı sağlayacak önerileri ayrıntıları ile tespit edip uygulayabilmek için, millet tarafından olağanüstü yetkiye sahip bir meclisin Ankara’da toplanması gereğini millete duyurmakla ilgili milli görevimizi ve vatan borcumuzu da yerine getirdik.(…)
Meclisimizde oluşan ve beliren milli kudretimiz, Hilâfet makamı ve saltanatı yabancı baskısından kurtaracak ve Osmanlı devletini dağılma ve tutsaklıktan kurtarma önlemleri alacaktır. Tam bağımsızlığa sahip, hilâfet makamına vicdani bağlılığı ile övünen, İslâm dünyası içinde yaşama anlayışını kendinde gören bir milletin tutsak olamayacağı inancıyla, davranışlarımızı adım adım izleyen bütün medeni dünya ve insanlık sizlere yardımcı olacaktır. (Hararetli alkışlar)”
[TBMM Zabıt Ceridesi, Devre 1, Içtima senesi 1, Içtima 2, 24 Nisan 1920, celse 3, cild 1, sayfa 29, 30. (Meclis tutanakları)]
Ayrıca aynı gün Meclist’e, Sultan Vahidüddin’e “Üçüncü Ordu Müfettişi ve Padişahın Fahri Yaveri M. Kemal” imzasıyla şöyle bir telgraf çektiğini beyan etmiştir (sadeleştirdik):
“Millet bağımsızlığına kavuşsun, saltanat makamı ile yüce ve büyük hilâfet yok olmaktan kurtulsun. Sonsuz bağlılığımın daima artmakta olduğunu bildirerek buna inanmanzı rica ederim.” [TBMM Zabıt Ceridesi, Devre 1, Içtima senesi 1, Içtima 2, 24 Nisan 1920, celse 1, cild 1, sayfa 11. (Meclis tutanakları) ]
Mesele gayet açık değil mı? Hilafeti, Şeriat’ı ve Saltnatı kaldıran M. Kemal değil miydi? Resmen halkı ve din adamlarını kandırmıştır. Bunu zaten kendisi de itiraf etmektedir…
Dostu Mazhar Müfit Bey, M. Kemal Paşa’nın Erzurum Kongresi’ni açarken yaptığı konuşmanın sonunda şu sözlere yer verdiğini yazar:
“En son olarak niyazım şudur ki, Cenâb-ı Vacibü’l-Amal Hazretleri [Allah], Habib-i Ekrem’i [Peygamberi] hürmetine, bu mübarek vatanın sahip ve müdafii ve diyanet-i celile-i Ahmediye’nin [İslam dininin] ilâyevmilkıyâme [kıyamet gününe kadar] haris-i esdakı [en sadık bekçisi] olan millet-i necibemizi ve makam-ı saltanat ve hilâfet-i kübrâyı masun ve mukaddesatımızı düşünmekle mükellef olan heyetimizi muvaffak buyursun.”
Mazhar Müfit, bu konuşmayı yadırgayarak Paşa’ya niçin böyle bir konuşma yaptığını sorar.
Kongre akşamı Paşa’ya:
“Erzurum, nutkunuzun sonunu müftü efendinin duası gibi bitirdiniz”, dedim. Bu tarz konuşmamı hoş gördüğü için sadece güldü ve:
“Maksadını anlıyorum, anlıyorum amma şimdi vazifemiz halkı, vatanı ve esir padişahı kurtarmaya inandırmaktan ibarettir.”
[Mazhar Müfit Kansu, Erzurum’dan Ölümüne Kadar Atatürk ile Beraber, Türk Tarih Kurumu yay., 1986, cild 1, sayfa 85]
Türk Tarih Kurumu tarafından basılan kitaptan alıntıladığımız bu diyalogtaki itirafı, M. Kemal Atatürk’ün Nutuk’undan da teyit etmek mümkündür…
M. Kemal Atatürk Nutuk’ta şöyle demektedir:
“Gerçek, Osmanlı Saltanatının ve Hilâfetin yıkılmış ve ortadan kalkmış olduğunu düşünerek yeni temellere dayanan, yeni bir devlet kurmaktan ibaretti. Fakat durumu olduğu gibi dile getirmek amacın büsbütün kaybedilmesine yol açabilirdi (…).”
[M. Kemal Atatürk, Nutuk, 6. Bölüm: Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin Toplanması, 3. Konu: Hükümetin Kurulması.]
Yani, amacının büsbütün kaybedilmemesi için durumu olduğu gibi dile getirmemiş.
Açıkça yalan söylediğini itiraf ediyor.
Bu durumda Laikliği ve Kemalizmi; “Millet istedi” denilebilir mi?
Yorum yazabilmek için oturum açmalısınız.