SÖZDE DİNDAR GEÇİNEN BAZILARI DA (BUNLARIN KİMİ HAİN, KİMİ GAFİL VE CAHİL) ONLARA HİZMET EDİYOR..
Son günlerde Nurettin Yıldız vs. gibi isimler etrafında koparılan fırtınayı görüyorsunuz..
Kişisel olarak, Nurettin Yıldız vs. gibi isimlerin meşreplerinin, tarzlarının, çalışma biçimlerinin beni “sarmadığını” belirtmeliyim..
Bununla birlikte, ülkede bunca cinayet, tecavüz, hırsızlık, terör, hukuksuzluk ve yolsuzluk varken, mafya, uyuşturucu ticareti, fuhuş köleliği vs. almış başını yürümüşken, sanki Nurettin Yıldız’ın önemsiz konuşmaları birer büyük doğal afetmiş, yüzyılda bir rastlanabilecek türden felâketlermiş gibi kopartılan gürültü, hoşgörüyü hak etmiyor.
Birileri bir bardak suda fırtına koparıyorlar, Sabah gazetesinin komik olmaya çalışan fakat rezil olan cahil Salih Tuna‘sı gibi tipler de, onların amigoluğunu yapıyor.
En son, “yamalı bohça” meşrepli, her telden çalma heveslisi Meral Akşener de kafileye katılmış durumda.. Kambersiz düğün olmazmış..
Kimlere yaranma derdindeyse..
*
Nurettin Yıldız’ın hatası, ehem ile mühimmi ayıramıyor olması..
Milletin imanı gidiyor, müslüman olduklarını söyleyen insanlar Şeriat‘i benimsemediğini söyleyerek küfre düşüyor, İslâm âleminin umudu gibi reklamı yapılan Recep Tayyip Erdoğan Mısır ve Tunus gibi ülkelere gidip Şeriat yerine laiklik tavsiye ediyor, bizimki de sanki hiçbir mesele kalmamış gibi eften püften, kıldan tüyden şeyleri diline doluyor.
Asıl söylenmesi gerekenleri söylemiyor. (Belki de Alpaslan Kuytul gibilerin akıbetine uğramaktan korkuyor.)
Ve de, “Her makama göre (ayrı) söz vardır” (Li külli makâmin mâkâl) vecizesini hatırlamıyor.
İmdi, fıkıh ve fetva başka, azimet ve takvanın da ötesinde olan zühd ve vera başkadır. Sen tutup, daha itikadını bile düzeltememiş bir topluma veradan bahsedersen, işte böyle “saraka”ya alınırsın.
Salih Tuna gibi yamuk bir boş teneke bile sana ders vermeye kalkışır.
*
Evet, küfür cephesi, “En iyi savunma, hücumdur” taktiği çerçevesinde hareket ediyor.
Böylece onların ahlâksızlık, rezillik, adilik ve bayağılıkları yerine, Nurettin Yıldız gibilerin önemsiz (ve aslında zararsız) lafları tartışılıyor.
“Efendim, Nurettin Yıldız şöyle demişmiş, nasıl dermiş!”
Derse der..
Senin küfür, fücur, ahlâksızlık, adilik, şerefsizlik, iğrençlik ve şirretlik olan lafları söylemen, genelev bülteni gibi gazete, dergi vs. çıkarman, televizyon yayını yapman serbest de, onun kendisine göre birtakım değerlendirmeler yapması, nasihatlerde bulunması suç mu?!
Adam bunları sana, okulların ders kitaplarına konulan “gençliğe hitabe” gibi dayatıyor mu, böyle birşey mi var?!
Askerlik, memuriyet, milletvekilliği vs. yeminlerinde Atatürk ilke ve inkılaplarına bağlılık sözü verilmesi kabilinden, sana kanunla Nurettin Yıldız’ın laflarını tasdik etme yükümlülüğü mü getiriliyor?
Beğenmiyorsan, yazılarını okumaz, videolarını izlemezsin, o kadar!
Yok, beyefendiler buna razı değiller.. Nurettin Yıldız gibiler hiç konuşmayacak, konuşurlarsa da, İslam’ı bunların izin verdikleri sınırlar içinde anlatacaklar..
Ama kendileri her küfür ve fısk sözünü söyleyecekler, her türlü ahlâksızlık ve rezilliğin reklamını yapacaklar, kimse onlara itiraz edemeyecek..
*
Şu FETÖ belası yüzünden tekrar cemaatler, İslamî gruplar, oluşumlar vs. hedef alınmış durumda..
Recep Tayyip Erdoğan’ın da üstün gayretleri (ve 4 Mayıs 2007 günü Dolmabahçe’de Büyükanıt‘ın şahsında laik Kemalistlere verdiği söz çerçevesinde mezara götürmeye ahdettiği “gizli gündem“i) sayesinde..
Adnan Oktar ve Haydar Baş gibilerle kimsenin bir sorunu yok. (Mesela Odatv.com, Atatürkçülük tartışmaları yaşandığında Haydar Baş’tan lojistik destek almıştı. Mustafa Armağan susturuldu, Haydar Baş “Durmak yok, yola devam” diyor. Alpaslan Kuytul içerde, Adnan Oktar kedicikleriyle şu anda kimbilir nerde ne yapıyor..)
*
Neden bu ülkede masonlar hakkında hiç takibat ve sorgulama olmaz?
Onlara neden “vatana ihanet” ayrıcalığı tanınır?
Şimdi bir 28 Şubat Davası var.. Dönemin anayasal hükümetinin düşürülmesi için içerideki masonlara yurtdışındaki merkezlerinden emir geldiği belgelerle sabit.. TBMM’nin zabıtlarında yer alıyor.
Ama, masonlardan kimsenin hesap sorduğunu görmüyoruz.
Ne darbecilik suçlaması yöneltiliyor, ne vatana ihanet..
Ne anayasal hükümeti devirme kararlarının hesabı soruluyor, ne dış güçlerle işbirliklerinin ve ajanlıklarının..
Adamların keyfi yerinde.. Ferih fahur faaliyetlerine devam ediyorlar.
Merhum Mehmed Zahid Kotku k.s., Tasavvufî Ahlâk kitabında, bu zamanın asıl münafıklarının masonlar olduğunu söyler ve onları maskeli kâfirler olarak nitelendirir. (Adnan Oktar, iki şeyi “tekeline aldı” ve “itibarsızlaştırdı“: Birincisi, masonlarla mücadeleyi, onlara karşı teyakkuzda olma hassasiyetini.. İkincisi de evrim ve ateizm karşıtlığını..)
Bu konudaki duyarlılık da, Mehmed Zahid Efendi’nin vefatıyla birlikte Süleymaniye Camii haziresine defnedilmiş gibi görünüyor. Ruhuna fatiha!..
*
Herkes kripto FETÖ’cülerden söz ediyor, fakat aramızdaki müslüman olduğunu söyleyip bizi aldatan “kripto” gâvurları hatırlayan yok..
Aynı şekilde, şu Sabetayistler ve dönmeler meselesi de pek fazla kimsenin umurunda değil. (Hakkını yemeyelim, Mehmet Şevket Eygi unutturmamaya çalışıyor.)
Türkiye’nin manzarası şu: İçlerinde samimi şekilde müslüman olanlar bulunsa da, yahudiliğini ve İslam düşmanlığını sürdüren bir “dönme” (yahudi, ermeni vs.) kitle, sanayi, ticaret, medya, eğitim, sanat ve kültür alanlarında kilit noktaları tutmuş durumdalar. Dış güçlerden destek alıyorlar, devlet kurumlarında da uzantıları ve etkileri var. Ve bu kitle, dönmeliklerini hiç gündeme getirmeksizin, bazen Atatürkçülük, bazen cumhuriyet, bazen Türkçülük ve milliyetçilik, bazen vatan, bazen devlet, bazen yerlilik ve millîlik kavramları altında, kendi İslam düşmanı plan ve programlarını benimsetiyorlar, ona “devletin bekasına hizmet” etiketini yapıştırıyorlar. Geniş imkânlara sahip bu kitle, aynı hedefe yürüme konusunda aralarında (yüksek sesle dile getirilmeyen) zımnî bir uzlaşma bulunsa da, parçalanmış gibi bir görüntü veriyor, dikkati çekmemeyi başarıyor, her kesime sızıyor, sağcı da solcu da olabiliyor, hatta muhafazakâr bile geçinebiliyorlar. Solcuyu da, Kemalist Türkçüyü de, “her devrin adamı”nı da rahatça manipüle ediyor, kullanıyorlar. İrtica gibi adlandırmalar tedavülden kalksa bile, onlar yüzünden ülkede Şeriat düşmanlığı ve İslam karşıtlığı bitmiyor. Başka şekillerde hortlatılıyor. Bütün bu yaygaraların harekete geçirici ve sürükleyici lokomotifi onlar; güdümlü “kuyruk” vagonlar ise, onların etkisi altına giren “yerli-milli” milliyetçiler, laikler, Kemalistler, dünyaperestler, zevkperestler…
Nurettin Yıldız gibi isimler üzerinden İslamî hassasiyete karşı başlatılan son Haçlı seferinin (daha doğrusu mason, sabetayist ve Kemalist seferinin) ardındaki acı gerçek bu..